27 Nisan 2009 Pazartesi

The Chronicles of “Karşı Daire” - 1

Evimin bulunduğu site karşısında bulunan sitedeki evleri net olarak olmasa da görebiliyorum. Arada çok uzun bir mesafe var ama oturma odamın tek penceresinden maalesef karşı dairelerin oturma salonları gözüküyor. Karşı dairelerde bir hareket olduğunda direk gözüme çarpıyor. Normalde zaten gizlenecek bir durum varsa perdeler kapalı oluyor – hem onlarda hem bende. Asıl anlatmak istediğim, bir daire var karşıda ne zamandır boştu. Sonradan kiracısı mı geldiii, sahibi mi taşındı bilemem ama içeride insanlar vardı. O daire özellikle gözüme çarpıyor, çünkü perdelerini hiç kapatmazdı.

Ama bu gün gördüğüm şeylere mana veremedim. Orada bir erkek mi, yoksa kadın mı birisi spor mu yapıyor yoksa ritimli basit burada dile getirmek istemediğim hareketler mi anlamış değilim. Zaten bir 10 dk sonra perdeleri kapattı. Ama kapatmadan önce önünde bir şey olmadığını evdeki diğer arkadaşın geçişlerinden anladım, sanırım spor yapıyordu.

Ne beterim değil mi… neyse beni irdelemez… :D ehehe…

Not: sapık yerine koymayın hemen, daireme gelmiş olsaydınız beni en iyi şekilde anlardınız… İstemeden görülüyor…

Dakik bir adamın can çekişmesi: Türkiye’de dakik olmak…

Bildiğiniz gibi İstanbul’da yaşıyorum ve bundan pek de hoşnut değilim. İstanbul’un artıları olabilir ama bana göre burada yaşamak biraz uzaktaysanız biraz zor. Hele bir de dakik bir adamsanız, işkencelerin en tatlısına hoş geldiniz.

Şahsen çok dakik bir insanımdır. Takıntı derecesinde denebilir. Bir buluşmaya beş dakika erken gelirim, eğer önemli bir insansa buluşmaya kesin 15 dakika erken gelirim. Bir dakika erken değil. Ayrıca, kolumda saat taşımam telefonumun saatini kullanırım ayrıca telefonumu da yanımdan ayırmama korkusu var bende :) – merak etmeyin telefonumu size vermeyeceğim, fakat güzel ve bekâr bayanlarımız bana bir e-posta atarlarsa anında onlarla iletişime geçebiliriz :).

Bu İstanbul’da ne çektiysem İETT’den çektim. Geçen bayramda 2 saat – şaka değil – otobüs bekledim Bakırköy’e gitmek için. Sonunda taksim arabasına bindim ve bindikten sonra Bakırköy arabası geldi ki bu benim şansımı özetler – teşekkürler Murphy Kanunları.

En son olay sa uzun zamandır görmediğim bir arkadaşıma gitmek için otobüs durağında yaşadığım andır. Tam tamına tatil günlerinde 15 dakikada bir gelen otobüs, nedense o gün 1 saat geç geldi. Neyse ki güzergahı uzun hesaplamışım 10 dakika geciktim.

Ayrı bir konu ise bildiğiniz gibi özel halk otobüsleri. Onlar ayrı bir dert zaten. Kendilerinin dolmuş olmadıklarını ne zaman kavrayacaklarını merak ediyorum. Ya 45 dakikalık yol 1.saat 15 dakika olur mu ya? Lanet ettim… Aşağıda onlara hazırladığım lafları bulabilirsiniz.

Lanet olası otobüs şoförleri, lanet olası insanların, lanet olası tatil günlerinde, lanet olası zamanlarını, lanet olası evlerinde değil de lanet olası arkadaşlarıyla lanet olası bir buluşma için lanet olası eğlenme mekânlarına gidebileceklerini düşünmezler mi? Bundan çıkarak, neden tatil günlerinde otobüslerin sayısını azaltırlar? Tamam, anlıyorum onlar da memur ama tatil günü bu vardiyalı çalışsınlar.

Dakik bir adam olarak acı çekiyorum efenim…

Ha bir arada Yenibosna’da bir otobüsü dolu olduğu için 45 dakikadan fazla bekledim ki o anlarda sigarayı bırakmıştım ama o an yeniden başladım… Yaşadığım acıyı anlatabiliyor muyum?

Salı: 20:54

Bu aralar garip bir durum söz konusu. Ne zaman bir şarkı dinlemeye kalksam ya da klip izlesem karşıma “Metal Ballads” albümlerindeki şarkılar çıkıyor. Az önce VH1’de “MR. BIG – To Be With You”nun klibi çıktı. Daha yeni açmıştım kanalı. Kala kaldım öylece. Bi de bu şarkı ‘90’ların şarkısıymış. İlginç bir olgu paylaşmak istedim…

21 Nisan 2009 Salı

Pazar: 16:51

Favori saçmal… ay pardon dizi Aşk-ı Memnu başladı… ahahaha süper ötesi bir şey bu komedinin allahı… Kitabını sevmiştim ama…

Ayrıca bu bölümdeki iddaa kısmı beni benden almıştır… ahaha halen gülüyorum…

Fantom Firdevs vs Türk Polisi ahahaha :D ara başlıklarla yazıyorum ki bakalım belki sonra uzun yorumlar yazarım…

Bu matmazelin mektubu vardı n’oldu ya o…

O Yılmaz Beyi arayış ne karizmadır Allahııımmm ne zenginler var bu Dünyada :D…

Bu yalı nasıl bir binadır? Herkes bir birini duyabiliyor… Gerçi bende yan dairedeki banyoda konuşulanları duyuyorum…

Matmazel bombayı koyar :D – duymamak için yukarı kaçtım diyor – evde her şey duyuluyor hacı…

Bihter, Behlül aşkı nedir ya, olm git hayatını yaşa Allahtan arama belanı… Olm iş kolay… Adnan yoksa evde sevişin… Gerçi o evde her şey duyuluyor ne halt olacağı da belli olmaz…

Peyker de bu dizinin safıya, ay canım…

Pazar: 16:17

Dün akşam otobüste – ki biliyorsunuz otobüslerde izlenebilecek çok aş şey var – Kabak… pardon Kavak Yelleri vardı. E izledik malumunuz, konuyu da az çok biliyorum hani. Ama bu seferki çok saçmaydı – ya da bana göre öyleydi. Yok, hatun bakir çıkmamış falan, elemanda buna trip atıyor.

Kişisel görüş: Kimin kendi bedenine ne yaptığı, kendini ilgilendirir. Sonuçta bunu yargılamak beni ya da bir başkasını irdelemez. Her kim olursa olsun irdelemez aaaa…

Hayır, adamım neden takıyorsun. Varsın olsun “take care easy maaann…”. Hatun sana soruyor mu neden bakir değilsin die? Hem siz ne biçim sevgilisiniz bir kere aynı yatağı paylaşmamışsınız. Bunları oturup konuşmamışsınız. Tamam, adam da haklı rapordan mı okuyacak bunu. Koyar valla… Bana koymaz ama olabilir doğaldır bende biraz doğallık – doğaya dönüş hayvan olma - var.

Hem en iyi arkadaşına vermiş hatun. Daha ne istiyorsun, bilmediğin adam değil. Yabancıya vermemiş. Belki o daha koyabilirdi. Belki başına kötü bir olay geldi ve zorla oldu. Beklide bir hastalık vardı oldu. Olur olur yani. Sana mı kaldı sorgulamak… Kızdım şimdi…

Pazar: 14:37

Bu Gripin’in vokali ne zaman sıçarmış gibi şarkı söylemeyi bırakacak. Abi ıkınmadan da ses çıkıyor yani…

Sıla! Sıllaaaa! Bok gibi olmuş saçların… Sende Angelina dudağı var kızım. Sana siyah, yapışık saç gitmez… Ayrıca şarkına +1 veriyorum. Sevişmeden uyunmamalı… Şahsen fırsat buldukça sevişerek uyumaya özen gösteriyorum. İmkânlar çok zayıf… :) Bu arada kırmızı kıyafetin de güzelmiş. Klibi tümden siyah beyaz çekip o geceliğe kırmızı ton yapsaydınız ve tabiî ki saçını dağıtsaydın – bok gibi evet… - 10 numara klip olacaktı…

“Bora Uzuner – Aramızda Bir Gerginlik Mi Var” hmm… Sevgili Bora, imajın hakikaten kötü, şarkı iyi kayda değer bi güzelliği var. Klip de iyi, ama o imajın nedir abi olmamış. Bırak şimdi 16 yaş ayaklarını…

Ajda çıktı kanalı değiştireyim…

Pazar: 14:30

Bu arada Word saolsun başlıkları yanlış yazdığımı fark ettim. Bu hata için tüm Blog, TDK, Türk dili ve edebiyatı camialarından özür diliyorum… Bakın bu özrü yapmam kolay kolay… Hatayı kastetmiyorum ya :D özrü kastediyorum…

Ha bu arada direk daldım ama, bu öğlen vaktinde evime geri geldim. Artık tüm Trabzon anılarımı sizinle teker teker paylaşacağım. Ne zaman bilmem ama yakın bir zaman diyebilirim.

Pazar: 14:22

Kanal MTV, “Ricky Martin feat. Sertab Erener – Private Emotion” şarkısındayız. Bu şarkı için özellikle bir yorum yapmak istedim. Hakikaten bir sürü düet vardır dünyada, ama bu düet – düet demeyelim tek parça olmuşlar -, bir başka. Ricky’in sesi ile Sertab’ın harika ötesi sesi mükemmellik yaratmış. İlk çıktığında onların değerini bilememişiz. Ah Sertab ah Ricky…

Ayrıca belirtmem gerek ki, şimdiki şarkı benin tarzım olmamasına rağmen çok sevdiğim bir “Sting” coverıdır: “Sugababes – HeartShape”. Bu bayanların nakarat bölümünü söyleme şekilleri hakikaten çok güzel olmuş tabi arkaplanda bir de Sting sesi olmaz mı güzel oluyor yane… - sakın Sting’i sevdiğimi anlamayın hoşlanmam elemandan…

Bu arada programın ismi de gayet güzel olmuş “POP feat. AŞK” buradan MTV Türkiye elemanlarını tebrik ediyorum. Artık kim olursa…

10 Nisan 2009 Cuma

Cuma – 17:48

Evet arakdaşlar, buradan haber vereyim dedim, bu akşam 20:30 otobüsü ile Trabzon’a gidiyorum. Dedim ya öğrenciyim ben, işte o öğrencilik gereğini yerine gerirmem gerek.

Korkmayın ben yokum diye bir şey yok. Yine yorumlarım olacak. Gün içerisinde sizinle yorumlarımı paylacağım. Bir hafta Trabzon’dayım, onçün bir hafta tam performans olmayabilirim.

Yine şirkete gelinceye kadar esen kalın.

Ben yokken, yerime takanadam’ı okuyabilirsiniz.

Cuma - 10:41

Holding çalışanı olduğumu size daha önceden belirtmiştim. Bu tip yerlerde en ilginç bulacağınız şey, oranın günlük işlerini yapanlardır. Efenm bu insanlar genelde sabah çay demler, misafir odalarında her şey tamam mı ona bakarlar, patron çay isteyince getirirler vs…

Fakat bizim binadaki abimizin bizle bir zoru var. Gerçi onun hayatla bir zoru var gibime geliyor.

Daha sıcak sıcak aramızda şu muhabbet geçmiştir:
+ Ya sabahları çay bulamıyoruz oraya bi çay demlesek…
- Kral, hayat devam etmekte…

Kral? Hayat? Sabah sabah aforizma mı dinlicez. Hayır adamla aynı serviste geliyorum. Şurda nerden baksan 3 mutfak var  - biri kullanılmıyor – 2 defa çay demliceksin 20 dk nı almaz.

Geçende elma isteyen bir arkadaşa da:
+ Abi elmaları bulamadım, söylesen nerede alayım…

- *Başını eğerek* Çok yorgunum…

Ahaha hayır, bize yapmasına ok yani çalışanız olur. Geçen gün benim müdüre de demiş. Müdür de ona bişi diyemediğinden bize geldi bağırdı.

“Lan, adam 2 mutfakta çay demliyo, haftada bi yerleri siliyor, aburcuburları düzenliyor, elmaları diziyor. Bu adam sonra gelip çok çalıştım diyor. Lan ben 9 saat burada beynimi siktiriyorum, adam çok yorulmuş bak sen…”

Özünde saf bir insan kendisi. O yüzden kimse kötü yorum yapmıyor. Elinden geldiğince yardım etmeye de çalışır ama kardeşim o kadar da olmaz yani.

En sevmediğim özelliği ise, “Çok ve boş konuşması, hatta konuşmadığı zamanlarda şarkı mırıldanması…” abi bi sus ya. Bi sus… Dayanamıyorum ya bi gün kırıcam kalbini konuşurken.

Ama en sevdiğimiz özellik her zaman bu tip orjinal insanların olmasıdır. Kendileri sürekli çok yorulurlar… Ben akşam eve gidince içiyorum ki beynim uyuşsun rahatlasın biraz…

9 Nisan 2009 Perşembe

Perşembe – 17:16

Sevgili canlar, evet bu sefer iş yeri şakaları üzerine yazmak istiyorum. Genelde çok eğlenceli olabilen bu aktiviteleri sınıflandırırsak; Eşek şakaları, Orta halli şakalar ve Klasik espiriler.

Konu arası olcak ama az önce arkadaşın “Babamda bir Unakıtan potansiyeli var galiba…” lafını sizinle mpaylaşmazsam ölürüm…

Sırasıya iş yeri espirilerine değinelim:

Klasik Espiriler:
Bu tür espiriler, yarı küfür içeren, iş ile alakalı espirilerdir. Örnk: Baba, sanırım az önce DByi sildim. ahaahah

Orta Halli Espiriler:
Bu tür espiriler biraz daha şiddet içerir. Kişinin bilgisayarının bir screen shoot’ı alınır sonra masaüstündeki ikonlar silinir ve screen shot masaüstü resmi olur. arkadaş bocalar…

Eşek Şakaları:
Holding gibi büyük firmalardaysanız, altınıza sıçtırabilen şakalardır… Örnk: Şirkette bi abiniz sesini değiştirip, normal bir çalışanı patron muş gibi arar. Holdingin müdürnü bir anda telefonda duyan arkadaş, -eğer karşı taraftaki rolünü iyi oynayabiliyorsa - altına sıçabilir.. Dikkat etmek gerek…

Perşembe – 15:46

Bilirsiniz “How I Met Your Mother” a.k.a. MIMYM adında bir dizi var. Ben sıkı bir takipçisiyim onun. İzlemeyen birsiyseniz kesinlikle izleyin. Nasıl edinirseniz edinin kesinlikle elinizde olsun. Hayatın hakikaten gerçek ve eğlenceli noktalarına değiniyorlar…

Misal onlar bir bölümünde “Her erkeğin hayatında söylediği saçma şeyler” başlığında “Bar açmalıyız!…” lafını dile getirmişlerdi. Evet bu fikri ben de bir ara demiştim. :D

O bölümü hatırlarsanız Barney ve Ted arasında bir müzik vardı. İşte o müzik Beach Boys – Kokomo imiş :D

Bu engin bilgiden sonra sevgili blog okurlarına şiddetle HIMYM dizini izlemelerini öneriyorum…

8 Nisan 2009 Çarşamba

Çarşamba – 19:07

Bu arada size demiş miydim. Aşık oldum. Evet, şirketteki nescafe makinasına. Eve de böyle bir şey almam lazım. Süper bişi ya basıyosun sıcak sıcak sana istediğini veriyor oohhh… vallaah rahatlık budur hacı rahatlık bu…

Çarşamba – 18:58

Şu an şirketteyim, sabahlamicam eminde bir kaç proje var onları halletmek için bir kaç saat daha burada kalmaya karar verdim. Her hafta böyle etkinlikler yapıyorum kendi çapımda. Tabi yalnız olmuyorum. Şirketimizin bu binası 7/24 iş yaptığından rahat oluyorum. Tabi müşteriler de burada oluyor.

Misal az önce sigara odasından çıkarken bayan bir müşteriye yer gösterdim. Burada bayan müşteri olması insanın gözlerini yaşartıyor, ki zaten müşterilerin %60’ı yabancı oluyor. Burada her zaman ingilizce konuşacak birilerini bulabiliyorsunuz :D.

Şirket sadece çalışmak için değil kendini geliştirmke için de uygun bir yerdir.

Bu gün sanırım 23’e kadar burada takılırım bilmyiorum. Arabam olmadığından buraya bir saat sonra gelecek bir iş arkadaşım beni eve bırakacak – ya da en azından eve gidebileceğim uygun bir yola kadar bırakacak. Her koşulda eve gidicem bu akşam.

Ne diyordum evet burada vakit geçirmek güzel oluyor ama fazla zevk alamıyorum artık bilgisayardan. Bana sosyal aktiviteler lazım ve biraz da para.

Size euro üzerinden maaş aldığımı bahsetmiş miydim?

Euro ne kadar düşüyorsa o kadar benim moralim düşüyor. bu gün 2.109’du en son baktığım zaman. Evet moralim tahmin ettiğiniz gibi yerlerde sürünüyor. Zaten gün içerisinde sinirden sinire de atlamadım değil.

Çarşamba – 14:26

AAAAaaaaaaAAAAAaaaaaaa…………

Dağlara taşlara, uçan kuşlara bağırmak istiyorum ey blog… Sabahtan beridir ancak kendimi toplayabilmişim, iyi hoş arkadaşlarla yazışmışım kafamı toplamışım. Tam projeme devam edecekken bir arkadaş bir işi yapmadığını pişkin pişkin demesin mi. Zaten sıkışmışım bu arada hepten dellendim. Hadi onu geçtim bunlardan farklı bir proje daha var oradan da arkadaş bir modifikasyon yapar mısın dedi. Bakayım dedim. Demez olaydım 30 dk dır beynim sikildi burda blog.

En son siktir etmek zorunda kaldım. Kafamı yeniden toplamam lazım ki ana projeme bakayım. Vallaha delleniyorum. Müzik de sakinleştirmiyor, ne yapsam olmuyor…

Neyse bulacağız bir çaresini…

Çarşamba – 10:21

Evet, biliyorum Salı günü için bir şeyler yazamadım buraya. Çalışma saatlerinden arttırdığım vakitte Blog için yazıları girmek zorunda kaldım. Eve giderken de 2 bira içip kendimi rahatlatmalıydım. E eve gidince de malumunuz uyumuşum. O yüzden direk çarşambadan gününden giriş yapacağım.

Arkadaşım İlker dün bu blogdan esinlenip, kendisine bir blog açmış. Kendisine buradan erişebilirsiniz… Kendisi de, benim kadar iyi yazılar yazan bir arkadaşımdır. Okuyunuz okutturunuz.

Size iş günlerindeki sabah prosedürümden bahsetmek istiyorum. Her sabah saat 7:00 da kalkmak için ilk alarmım çalar ama ben 7:05 de yataktan çıkarım. hazırlanmam falan 7:20 yi bulur. 7:36’da evden çıkar 7:45-50 arası servise biner, 8:45-50 arası şirkete gelirim.

Her sabah önce akşam açık olan downloadlarımın durumuna bakarım :). Sonrasında direk olarak Mail kontrolü vardır benim için. tüm mailllerimi kontrol etmeden kendimi tamamlanmış hissetmem :D.

Hemen akabinde; Facebook, deviantArt, Hürriyet, Ek$i Sözlük sayfalarını gezerim. bu sayfaları gezerken kalkıp çay alırım. Bu sırada Winamp programından kendime güzel bir parça seçip ruh halimi yansıtan bu şarkıyı MSN’de arkadaşlarıma öneririm. Çok hoşuma giden bir eylemdir…

Bu konu hakkında can alıcı bir yorumum yok sadece prosedürümü belirteyim dedim sonra neydi ne oldu demeyin canlarım…

7 Nisan 2009 Salı

Pazartesi - Saat 23:21

Nat. Geo. Wild’da “En Tehlikeli Hayvanlar - Avustralya” programındayız. Bu programın amacı belirli bir yerdeki zehirli ve tehlikeli hayvanları göstermek. Tamam, bunu anlayabilirim zaten sorun değil. Ama benim ilgimi çeken Evrim sırasında uzak kalan ve üzerindeki hayvanların yarısından çoğu tehlike nedir bilmeyen bir kıta olan Avustralya’daki tehlikeli hayvanlar ne olabilir ki? Kanguru?! Ahahaha sizi tekmeleyerek öldürebilirler…

Ama o değilmiş. Daha programın 20.dk öyle böyle hayvanlar saydılar ki resmen “siktirin gidin buradan” dediler. Yahu ne fazla tehlike varmış lan orda anlamıyorum. Hayır, bir de şunu diyorlar “bu hayvanın zehiri bir insanı 3 saat içerisinde öldürür, bir saat sonra acı gider ama yanında görme, sinir sistemi, bağışıklık sistemi, falan filan, el ayak ne varsa alır gider vallaha” ve akabinde “ama 100 vakadan sadece 3 tanesi ölümse sonuçlanmıştır…” diyorlar ya işte o zaman ana avrat sövdükten sonra özür dilemiş oluyorlar…

Programı izledikten sonra diyorum ki “Sikerim böyle kıtanın ızdırabınııııı!!!!”. Umarım beni anlıyorsunuzdur. Bakın 30.dk oldu yılanlara yeni geçtik… Ayriyeten “Avustralya’dan nefret ediyoruuumm…” – bu programa bağlı olan bir durum değil, daha öncesinde aldığım bir karar.

Pazartesi - Saat 22:39

Cnbc-e’de “Evrenin Askerleri” filmi. Bir robot adam karışımı bişi Van Damme ile bir hatunu arıyor belli. Kendileri de saklanıyorlar o sırada VD abimiz hatunu kendine çekip sarılıyor;

- Hatun: Sen ne yaptığını…
- VD: Şşşş, onun aradığı iki vücut.

Lan yeme bizi VD abi. Ya o kadar geliştirilmiş askerler işte onlar tamam termal kamera falan yok tamam ama anlamıyor mu, sarılmış insan komutu yok mu onda? Trilyon satır kod yazsınlar salağın teki çıksın “Onun aradığı iki vücut” desin. Valla bulmuşun adamları yiyosun bizi. Hayır, o zamanlar biz de buna kanıyormuşuz.

Pazartesi - Saat 22:35

Word tarafından garip bir yazı hatası alıyorum. “Abi” kelimesi yazdığımda altını çiziyor ve ona “ABD” otomatik tanımlamasını öneriyor, bu Obama’nın Türkiye ziyareti ile ilgili bir rastlantı mıdır? Bu bir çelişki midir? Düşünmek gerek, buradan CSI: NY ekibine sesleniyorum lütfen bu dosyayı araştırınız. Pardon illa birinin ölmesi gerek değil mi sizin gelmeniz için, o zaman hemen The Closer ekibini çağırıyorum ama onların özel efektleri o kadar da şaşaalı değil.

Pazartesi - Saat 22:22

Bildiğiniz gibi yalnız yaşayan birisiyim. Küçük bir evim var. Evin bulunduğu katta 4 adet daire var ve benim dairemin hemen yanında benim evin simetriği bir dair. İlk taşındığımda orada kimse oturmuyordu aslında sessiz bir hayat sürüyordum – sabahlara kadar partiler falan işte gayet sıradan şeyler… Oraya birileri taşındıktan sonra anladım ki benim banyonun havalandırması, havalandırma boşluğundan sonra direk onların havalandırmasına açılıyormuş. Hiçbir şekilde bir insanın diğer daireyi görmesi söz konusu değil ama orada birisi lavabo açtığında direk burada da duyuluyor. Hem de salonumda.

Anlatmak istediğim bu değil. Arkadaşlar tamam taşınabilirler, tamam yeni evli olabilirsiniz. Tamam, banyonuzdaki her ses bana geliyor bu durumdan da şikâyetçi değilim benim seslerimde onlara gidiyordur. Ama kardeşim lütfen duşunuzu alırken beni beklemeyin. Ya ne zaman tamam duş alacağım diye banyomu hazırlasam, hop karşı daireden birisi duş alıyor. Lan beni mi bekliyorsunuz ya? Abi olmaz böyle bir şey, pişti olmamak için 30dk daha beklemem gerekiyor ama bir kulağım halen havalandırmada her an birisi daha duşa girebilirmiş gibi.

E insan rahatsız oluyor arkadaşım, yani ikimizin de aynı zamanda duş alması falan… Garipsiyorum kardeşim olmaz öyle…

Pazartesi - Saat 21:15

Cnbc-e’de CSI: NY izliyorum. Aklıma ilginç bir birleşme geldi. Neden CSI: NY ekibi Dexter’ı aramıyorlar. Bence tam onların dişine göre bir katil. Zaten adam saykonun bir adım ötesinde. Sizin içinde güzel bir fikir değil mi? Eveetttt… bence de güzel bir fikir…

Pazartesi - Saat 20:16

Ah işten geldim. Bu gün ne yorumlarım var bir bilseniz :) öyle böyle değil… Sırayla anlatayım bakalım…

Sabahın köründe kalkmaya mı yanayım, ofisim yerine toplantıya gittiğime mi yanayım neye yanayım bilemiyorum… Sabahın köründe 10:30’da olacak bir toplantıya 9’da gittiğim için biraz uyanmaya vaktim vardı aslında. İş yerlerindeki kafa dengi müdür/sorumlu lara hayranım. Neyse ki toplantıyı da holdingin şirketlerinden kalite yönetim müdürlerinden bir tanesi ile yaptığım için kendime lanet ederken kendisinin aslında kafa dengi birisi olduğunu keşfetmemle olay değişti.

Arada not: 20:20 – “Prison Break” 22 VCD’si kuponla “Sabah” gazetesindeymiş. Kardeşim 3. Sezon biticek nerden baksan ayrıca 3. Sezon beni sarmadı aga neyse ona yorumlarımı sonradan Prison Break taglı yazılarda bulabilirsiniz…

Aslında bu toplantı yaptığım ilk kalite müdür değil. Daha önce de böyle insanlarla toplantı yapmıştım, genelde tercih etmediğim insanlar :D. Kaliteciler nasıl desem biraz takıntılı oluyor. Neyseki bu sabah ki toplantı gayet hoşuma gitti. Tek sorun sabah 9.30 da başlayıp 14:45 gibi bitmesi oldu. Beynim sulandı biraz. Toplantıların en sevmediğim yanı, birisi mola verelim demezse sabaha kadar sürebilir olması. Ya kardeşim bir limiti yok mudur üniversitede bile bir mola vakti vardı.

Bu kadar da değil. Bu gün olan farklı olaylardan bir tanesi ise “İstanbul Gösteri Merkezi” a.k.a. Mydonoze Showland yangını. Bulunduğum bina Florya tarafında olduğundan bulut sanki AHL içerisinden geliyormuş gibi görünüyordu bize. Tabi hemen araştırdık ne oluyor ne bitiyor. Ulan Obama geliyor diye hemen uçakları yakmaya mı başladılar dedik. O bölgede birçok arkadaş olduğundan “Hürriyet”in internet sitesinden önce benim haberim oldu. Lan tenteyi yakmışlar diye :D.

İşyerime gittiğimde ancak olay mahallinin fotosunu çekebildim. Onu da buraya eklemiş olmam gerek ki eklemişsem burada görünüyordur. Neyse efendim, Obama geldi diye bizim planlar bozuldu. 15.30 gibi ofise girer netteki işlemlerimi erkenden bitiririm diyordum fakat Obama geliyor ya, erken çıkmak gerekmiş. Neden? Adamlar yolu 18-20 arası ulaşıma kapatacaklarmış, söylemesi ayıp o taraflarda çalıştığımızdan bizi de etkiliyor bu durum.

Neyse alelacele işlerimi hallettiğim için. Bir acelecilik moduna geçtim. Bu sizde de var mı bilmiyorum. Bir konuda vakit kısıtlı ise, ben otomatik olarak kendimi koruma sistemine geçiyorum. Yani, bir anda stres yapmaya başlayıp, dakikaları sayıyorum – sanki yapmadığın şey demeyin… -, bir anda bütün işler için 30sn’den az zaman vermeye başlıyorum, beynimin odak merkezi delicesine çalışmaya başlıyor. Evet, biraz da kızgın ve kırıcı olabiliyorum. Ama ilginç kısmı işler bitiyor mu bitiyor. Fakat ben bittiğinden emin olamıyorum ve her defasında bir 30dk daha bu durumu sürdürüyorum. Durum bittiğinde fark ediyorum ki işler bitmiş düzene girmiş. Ama psikolojik olarak sorunlarımı çoğaltmışım…

İş bittiğinde servise doğru yollandım tabii ki de. Neredeyse her gün olduğu gibi yine insanlar üzerine bir muhabbet yaptık servis şöförü abim ile. Hakikaten sevdiğim insanlardandır kendisi oturup bir muhabbetini almadan olmaz.

Sonuç? Evet, şu an saat 21:03 oldu ve sabahtan bu yana ilk girişimi yapıyorum, belki uyumadan birkaç yorum daha girebilirim diye düşünmüyor değilim… Saygılarla…

Pazar - Saat 22:05

Cnbc-e’de Heroes başlıyor. Ya tamam anlıyoruz Heroes 3. sezon. Ya lütfen Digitürk içerisindeki program açıklaması yazan yeri güncelleyin. Kaç bölüm öncesinin yazısı var orda. “3. Sezon. Peter ve Haitili ise Sylar’la yüzleşmek zorundadır…” nedir bu ya? Abi değiştirin bari bölümün numarasını girin ki internetten geri kalan bölümleri indireyim. (saat 22:20) Sonunda Parkman zihin kontrolünü kullanıp piyasaya çıkmaya karar verdi. Bre adam o kadar zamandır kullanmaman hata. Xavier bile X-man’de kullanmaktan çekinmiyordu yani. Adam istediğini yaptırıyordu adamım. Sen neden çekiniyorsunn… (saat 23:04) bu bölümde güzel bir sonla bitti artık yarınki toplantı için güzel bir uyku çekmem gerektiğine inanıyorum.

Pazar - Saat 21:46

“TTnet uçan internet” reklamı üzerine hakikaten saçma olduğunu demek istiyorum. Ya bir reklam bu kadar mı aptal olur. Hadi o başlardaki, her insandan bir laf çıkartan reklamı 10 üzerinden 9 luk bir reklamdı. Fakat o Gülse Birselli ve Özkan Uğurlu reklamları çok saçma. Çekirdek aile yapısını sunup, “Ah Nalân internete giriyoruz” teması çok berbat. Ayrıca kampanya da güzel değil. WiFi interneti kullanmak için para ödüyorsun. Yok, öyle etrafta beleşe internete girmek. Bence bu sorun çözülmeli daha öncesinde. Ya WiFi kullanacaksam ben en fazla 2 saat kahve içerken nete girerim. Yoksa neden nete gireyim. Hem 2 saat internete gireceğim diye bi ton da neden para sayayım manyak mıyım ben ya. Yapmayın böyle arkadaşlar. Hakikaten olmuyor… Ayrıca sırtım kaşındı bunun nedenini bulmam gerek…

Pazar - Saat 21:44

“Çok Güzel Hareketler” programı hakkında kısa bir yorum olacak bu. Metin Yıldız’ın skeçlerin her daim güzel mi olur. Hakikaten o arkadaşı kutlamak istiyorum. Ne zaman bir Metin Yıldız skeci olduğunu deseler daha bir dikkatli izliyorum diyebilirim. Tekrarlayan espiri yok, diyaloglar gayet güzel ve yerinde. Evet, bence yeterince yetenekli bir insan kendisi.

Pazar - Saat 21:31

Bu aralar bir kolbastıdır gidiyor etrafta anlamış değilim. Az önce “Çok Güzel Hareketler” programında yine kolbastıya değindiler. Sahnede tepinen insanları anlamıyorum. Ya arkadaşlar tamam 4 yıl boyunca Trabzon’da okudum. Biliyoruz herhalde esas kolbastı nasıl olur. Arkadaşlar Erkan Ocaklı’nın orijinal kolbastısı açılır ve Trabzon’da uzun yıllar boyunca kolbastı üzerine ihtisas yapmış gençler seçilir, sahneye alınır. Aksi halde ne oynamaya çalışın ya da arkadaşlarınıza oynayın deyin. Olmaz öyle şey oynayamıyorsunuz kardeşim. Kabul edin bunu. Hem şimdi neden çok ünlü oldu ki yıllardır olan bir şey bu. Neyse anlamıyorum bu kolbastı sevdasını…

Pazar - Saat 21:07

Biliyorum bu gün yaklaşık 4 saat 33dk dır görüşemedik. Bu süreç içerisinde çamaşırdı, banyoydu falan düzenlemelerimi yapmam gerekti. Malumunuz Pazartesi sabahı iş toplantım var. Neyse, sabahtan beridir çay içiyorum. Ayrıca şu an Çok Güzel Hareketler’i izliyorum orada kapkaç ve hırsız aynı cümlede geçti ikisi de aynı şey diye seyircilerden biri atladı. Arkadaşlar, kapkaç hırsızlığın bir dalıdır. Hırsızlık ise daha genel bir terimdir. Lütfen… lütfen böyle yapmayalım :D Neyse nerde kalmıştım, ha sabahtan beridir çay içiyorum neyse ki öyle ayarlamışım ki saat 22’de Heroes’e bir bardak yetecek kadar var :D bu arada evimde 3. ya da 4. defadır çay yapıyorum :D işte ayda yılda ortalama 3 ediyor. Bu olayı kutlamak için çay içelim.

Pazar - Saat 16:34

Nat. Geo.’da reklamlar var. Biliyordursunuz, Nat. Geo. reklamlarında yararlı bilgiler veriyor. Şimdi karşılaştığım o bilgilerden bir tanesi, Güzel bi öpüşme; kalori yaktırır, mutlu eder, stresi azaltır, bakteri değişimi olurmuş, 40 farklı yüz kası çalışıyormuş, göz bebekleri büyütür, kendine güveni geri getirir, vs.. vs… Buradan ateşli bir Fransız öpücüğü isteyen, güzel ve bekar bayanlarımıza sesleniyorum. Her daim bilimsel deneylere açığım :D…

Pazar - Saat 16:06

Nat. Geo.’da Anne Karnında programını izlerken şunu öğreniyoruz. Köpekbalıkları grup yapıyormuş :D bazen her defasında değil ama çoğunlukta diyebilirmişiz :D ahaha hayvanlar vallaha… saat 16:18- bu arada kangurularda olay gayet karışıkmış :D birden fazla kanguru ile sevişirmiş. Yani sen seviştin bitti değil :D sıradaki gelsin tarzı. Ne lan bu. Çok garipsedim değil mi :D. Halbuki biz insanlar daha beteriz…

Pazar - Saat 15:54

Biliyorum çalışmam lazım şimdi :D ama VH1’da “Cher – The Shoop Shoop Song” adlı şarkısı çıktı bir kere. Bir cover olan bu şarkı çalışırken beni koltukta anlamsız hareketler yapmaya itebiliyor. Yazmazsam edemem dediğim şarkılardan bir tanesi. Cher ne hatunsun ya :D o ses nedir… ölürüm o sesine. Bence süper bi cover olmuş. “The Mermaids” filminin de soundtrackıdır aynı zamanda kendisi. Neyse işe dönelim…

Pazar - Saat 14:11

Az önce eski baldızımdan bir telefon aldım bana vermesi gereken bir teslimat ve evimin yedek anahtarları varmış :) 10 dakika içinde hazırlanıp buluşalım dedi. Tam da işe yoğunlaşacaktım. Neyse bu konuda yapmak istediğim yorum şu: Eski kız arkadaşımla evlerimiz yakın olduğundan, hani sürpriz yapar ya da ihtiyaçları olur diye evimin bir anahtarını vermiştim. Tamam, bir iki defa ihtiyaçları oldu misal arkadaşlarımızın doğum günü partileri ya da evde sıkılınca kaçmak için. Neyse, anahtarı kardeşi aldı. Halbuki amacım evin anahtarını eski sevgilime vermekti :D neyse ki ayrılmayan ikili olduklarından kardeşine vermek de bir fark yaratmaz diye düşünüyordum. (Bu arada “stardust – music sounds better with you” var VH1’de özlemişim bu parçayı.) Eski sevgilimle ayrıldığımız için, anahtarları bana geri verme ihtiyacı güttüklerini düşünüyorum. Hâlbuki onlar bu mevkideki en yakın arkadaşlarım olduğundan anahtarın onlarda kalması işime yarardı.

Saat 14:32’de buluştuk bana demediği şey ise eski sevgilimin de yanında olmasıydı. Gerçi tahmin etmem gerekti zaten ayrılmıyorlar bunda da mı ayrılacaklar :D ahaha. Neyse hatunun bakışlarından anladığım kadarı ile hareketlerimden endişe duyduğu belli – hahah hayvan olabilirim ama olgun bir bireyim :D – hatunla olan ilişkimin bitişi; aşk için 1.5 hafta tamamen eski olması ise 1 ay buldu. O yüzden hiç etkilenmedim diyebilirim onla karşılaşınca. Neden etkileneyim ki sonuçta arkadaş kalmak isteyen kendisi – tamam bende istiyorum – ama benden kaçarmış gibi de davranmasın. Babasından kaçtığım için uzun süre onlara gitmiyordum. Ama öğrendiğime göre aile bireyleri evde değilmiş, yani tehlike yok. Az önce de marketten dondurma aldılar. Tamam, kardeşim alabilirsiniz. Ama hani bi teklifte bulunun “istersen sende gelebilirsin bir muhabbet ederiz falan TV’ye bakarız” dersin değil mi. Yok ağa yok :D daha bir ton ekmek yemesi lazım beni arkadaşı görmek için diyebilirim.

Neyse şu an saat 15:08 programımın 1 saat 8 dakika gerisinde olduğumu gösterir bu. Biraz çalışmak gerek ki insanlar mutlu olsun değil mi :). Bu arada Mezzo halen anlamadığım orkestra parçaları çalıyor :D takılmadan edemeyeceğim…

Pazar - Saat 13:54

Neyse yapmam gereken işlerim olduğu aklıma geldi. Şimdi onlara kasmam gerek :D. Yakın zamanda bu güzel Pazar gününü daha incelikli olarak anlatmayı düşünüyorum. Bu arada demeden geçemeyeceğim “Madcon - Liar” şarkısı var MTV’de ilk defa izlediğimden gözlerim takılmadı değil. Abi klibin başında neden “Beggin’” den bir giriş ekledin ki sanki devam şarkısı yaptın. Herkes sizi unuttu mu sandın? Anlamıyorum bu arada Beggin’ e yeni bir klip çekilmiş sanırım ya da bir mix yapmışlar ona klip çekmişler sanırım öyle bişiler izlediğimi hatırlıyorum. Halo oynadıkları klibi daha çok sevmiştim diyebilirim. Abi Halo ya :D bence de o oyun oynanırken Beggin’ güzel bir şarkı olabilir :D. Neyse işlerime bakmak için 2dk. kaldı.

Pazar - Saat 13:45

Power Türk’de “Badem- Geceyedir Küsmelerim” şarkısı var. Bu şarkıyı çok sevdim evet sözler biraz saçma gibi ama olsun ben çok sevdim. Ayriyeten klibi de iyi yani bence kayda değer. Bu gruba bu şarkı için bir ödül verilmeli adamım.

Hayııırrrr… Hemen akabinde çıkan şarkı kim olsun istersiniz :D “Ferhat Göçer- Sen Söyle Hayat” bu şarkının klibini seviyorum :) ahaha tamam klipteki hatunu seviyorum. Yani oda tasarımı da güzel, hatunun vücudu da güzel. Şarkıyı zaten duymuyorum hatunu görünce :D ahaha ama klipte Ferhat’ın yerinde olmak isterdim. Şahsen o hatun beni uyandıracak, yatağıma kahvaltı getirecek. Orada ölürüm yani. Ferhat’ı aramak gerek “Abi nerden buluyorsun bu hatunları. Nerede bulunurlar doğal yaşam alanları nasıldır. Hem doktor olup hem şarkıcı olmak mı gerek yoksa senin gibi olgun erkek modunda mı olmak gerek. Abi söyle vallaha…”. Ah ah hatun bir de aynada saçını taramıyor mu ahaha klibi indirsem mi ne yapsam acaba :D…

Pazar - Saat: 13:41

Bu gün, sabahtan bu yana 2. defa televizyonum dondu. Digitürk’ü buradan şikâyet ediyorum 10TL veriyoruz diye aptal bir DCR verdiler. Ulan programın ortasında kilitleniyor. Bari reklamlarda kilitlenmeye ayarlansın. Bir yolu yok mudur bunun?

Pazar - Saat 13:38

Nat. Geo.’da “Michaela’yla Vahşi Yaşam” programını ara ara takip ediyorum. En azından hafta sonları gözüm takıldığında bakıyorum. En son izlediğimde hamileydi bu kadın. “Soru1: Ulan ne zaman hamile kaldın?”. Şimdiki programa bakıyorum doğurmuş bile. “Soru2: ulan ne zaman doğurdun”. Tipsiz bir kadın ve halen hangi aralıklarla program çekip bize gösterdiklerini anlayamıyorum.

Pazar - Saat 13:25

VH1’de “Beyonce - Halo” gösteriyor. Beyonce’un neresi abartılacak bir duruma sahip bilemiyorum. Hem kadının sahibi var – tipsiz – Jay Z. Dün akşam yine VH1’da “Greatest Hip-Hop Songs” programında Jay Z’nin adı geçti. Adamı ermiş gibi anlatıyorlardı. Neden? Because he got Beyonce. Beyonce maaannn…. :)

“The Last Goodbye - Pictures of you” başladı. Bu grubu seviyorum. Hakikaten albümlerini neden ve nasıl indirdim bilmiyorum ama bu albümleri hakikaten çok sevilmiştir. Bende varsa kesin sevilmiştir. Klibini ilk defa izliyorum “Vay be klibi de varmış şarkının” dedim yani. Gerçi vokalde tip yok ama ses bence 10 üzerinden 7 veririm. Bu tip müzik yapan gruplar arasında sevebildiğim nadir gruplardan biri.

Aha.. “Gabriella Cilmi – Sweet About Me” çıktı. Bu hatunun sesi de bence 10 üzerinden 8 hatta kasarsan 9. Bu şarkı da Pazar günü için ideal diyebilirim. Hatta alarmımı buna mı çevirsem diyorum. Yok her sabah “Muse – New Born” ile uyanmanın tadı bi farklı be hacı. Neyse. Klipte herkese sarkıyormuş gibi bir hali var bu hatunun. Ahaha tamam pek normal olmadığımı kabul ediyorum. “leaarrrnnnnn” demesi de güzelmiş :D ahaha tamam tamam uzatmayacağım bu konuda.

Pazar - Saat 13:18

“Nat. Geo. Wild”da “Brad Pitt ile Evlatlık Ayılar” programı var. Bağlantıyı kuramadığım için bir göz atayım dedim ama halen bir Brad Pitt göremedim. Sanırım ayıya Brad ismini vermişler :). Bence de tam uymuş. Pek sevmem şu Brad Pitt denen elemanı.

Amanın yok yok Brad de varmış lan bu programda. Haa şimdi çaktık olayı. Programı anlatan Brad Pitt’miş. Arada fotolar çekip bu programı sunuyormuş. Gayet iyi gayet. Angelina da bir çeşit hayvan olduğu için sanırım ayıları araştırıp Angelina’ya nasıl yaklaşacağını öğrenmeye çalışıyor :) ahahaha evet Angelina’yı pek seksi bulup başıma çıkartmıyorum bun u da yapabileceğimi sanmıyorum zaten, tipim değil :D

Pazar - Saat 13:16

Bir kez daha History Channel’ın 14:00 da yayına girme olayını kendi kendime protesto ediyorum bence 24 saat yayında olmalı bu kanal…

Pazar - Saat 13:14

MCM’ de 3. Defadır “Top Stars: Black Eyed Peas” programını yayınlıyor. Ve demeden geçemeyeceğim “Fergie” öncesi eski hatun vokalleri daha seksi ve sesi daha güzelmiş. En azından bana hitap edebilir bir hatun. :D

Pazar - Saat 13:13

Mezzo halen anlayamadığım programlar yapıyor… Hakikaten bunları izleyen var mı? Neyse kesin vardır çünkü 10 yıldır bu kanal TR de gösteriliyor :).

Pazar - Saat 13:11

MTV sağolsun 1000. Defa “Makeing The Movie: Yes Man”i gösteriyor. Artık “YEBRRRÖÖÖAAGGHHHSSSS” diye kusmaya başlayacağım… Filmi izlediniz mi bilmiyorum ama Jim Carrey yaşlanmış be adamım. Halen komiksin konu da biraz basit ama yaşlanmışsın yapma bunları…

Pazar - Saat 13:09

Yine VH1’dayız evet bu sefer “Videography” adında bir programda “The Offspring” grubu ele alınmış. Kendi video kliplerini eleştiriyorlar. Vallaha bu gurubu eskiden severdim. Lisedeyken, teneffüslerde herkes sınavlara gömülmüşken, birisi sıkılırdı – o ben değilim – işte o sırada “Why don’t you get a job” şarkısına başlardı ve 15sn içerisinde tüm sınıf bu şarkıyı söylerdi. Her gün göreceğiniz bir manzara değil ama lise zamanlarından İngilizcenizi geliştirmek ve eğlenmek için güzel bir yöntemmiş. Neyse lise anılarından pek haz almam onu da geçelim… Ayrıca şu anda o şarkının videosunu eleştirmeye başladılar ah anılardan nefret ediyorum :). Bu programda sıkmaya başladı…

Pazar - Saat 13

Evet yine MTVVH1 arasında televizyonum fütursuzca kendi kendine bişiler gösteriyorken “Atiye – Muamma” şarkısına denk geldim. İlk 10 sn de anlıyorsunuz ki kesin bir Türkçe müzik klibi. Ya bir zenci neden duvarı balyozlasın ki. :D Manyak – bu arada bu Word neden “manyak” kelimesine “Argo ya da kaba sözcük” demek zorunda, çocuk muyum ulan ben? Haa haaaaa, neyse - mı bu adam. Neyse mantık aramıyorum zaten kliplerde bu özelliğimden çok öncelerde vazgeçtim. Bence güzel bir sesi var kızımızın ama her defasında ben türküm ben Türkçe söylüyorum ama yabancı vâri bir klip çekmeye çalıştık demekten de kendini alamıyor. Bu konu üzerine düşünmemek için elimden geleni yapıyorum.

“The Ting Things – Be The One” şarkısına VH1’da denk geldim. Valla ne diyelim, bence iyi bir grup. Vokalin sesi normal bir hatun sesi gibi geliyor.

Ben Kimim?

Ben kim miyim? Ben, hani bir ortama girersin de sinsi sinsi bakıp hiç konuşmayan ama ortama arada bir iki laf katan eleman var ya işte oyum. Ben, hani sokakta bir olay gözüne çarpar da yorum içinden yorum yaparsın ya işte o sesim. Ben, hani sevgilinle gezerken sen, sokaktan birisi 2 sn size bakar ya, işte o benim. Ben manyak, deli, hayvan birisiyim. En açıkça şöyle tanımlayayım, ben aslında senim. Nıhahaha tamam ya bu kadar abartmayalım. :) giriş için sıkıldıysanız özür dilerim.

Ben 20-30 yaş arası, bekâr, yazılım uzmanı, aynı zamanda öğrenci, tek başına yaşayan bir erkeğim. İsmim hariç her türlü detayı sizinle paylaşabilirim. İstanbul’da yaşıyorum ama ara ara seyahat da yaptığım için çoğu şehir hakkında bilgim vardır – neresinde içilir, neresinde hatunlar boldur, vb…

Bu blog neye alamettir? Efendim şimdi bildiğiniz gibi kıyamet alametleri arasında hayvanın tekinin gelip ona buna laf etmesi diye bir madde olmadığından kıyamet alameti değil. Bu blog aslında bir olay karşısında aklıma gelen yorumları yazmak için bir alan. Yani her şeye yorum yazabilirim. Yazı sitili de sizin alışık olduğunuz şekilde değil. Biraz farklı. Bu duruma alışmanız zaman alabilir ama alıştıktan sonra keyif alacağınızı düşünüyorum.